İlkokulda tam sekiz öğretmen değiştirdim. Mutlaka her birinden bir şeyler öğrenmişimdir. Yıllar sonra nerden aklıma geldi ise üçüncü sınıfımdaki öğretmenimi hatırladım. Sık sık derste “vermeyince Mabud, neylesin Mahmut? “ der hikâyesini anlatırdı.
Sultan 2. Mahmut Han, kıyafet değiştirip, beraberinde sadrazam ve birkaç muhafız ile çarşı pazar gezerek halkını tefrişe çıkmış. Yorulunca biraz soluklanmak için bir kahveye girmiş ve bir masaya oturmuşlar. Bakmışlar müşteriler kahvehaneciye “Tıkandı Baba çay getir”, “Tıkandı Baba kahve getir.” “Tıkandı Baba” lakabı Sultan Mahmut’a ilginç gelmiş, merak edip kahvehaneciyi çağırmış. Kahvehaneci gelince; “baba, sana neden Tıkandı Baba derler? Hele otur anlar.” Demiş. “Tıkandı Baba“ Sultan Mahmut olduğundan habersiz başlamış anlatmaya;
“Bir gece bir rüya gördüm. Rüyamda herkese ait bir çeşme vardı ve bu çeşmeler bolca akıyordu. Benim de bir çeşmem vardı ama onlara göre daha az akıyordu. Ben de çeşmenim onların ki gibi akmasını istediğim için elime bir değnek aldım ve başladım çeşmeyi karıştırmaya.
Çeşmenin içine dürttüğüm çomak kırıldı ve ip gibi akan suyum damlaya damlaya akmaya başladı. Ondan sonra onlarınki kadar akmasa da bari eskisi kadar aksın diyerek tekrar kurcalamaya devam ettim. Bu sefer çeşme iyice tıkandı ve artık hiç su akmamaya başladı.
O rüyadan sonra hangi işe elimi atsam kısmetim bağlanıyor. Bende artık burada çaycılık yaparak geçinmeye çalışıyorum” diyerek hikâyeyi anlatır.
Tıkandı Baba’nın anlattıklarından etkilenen Padişah saraya dönünce adamlarına bir hindi kesmelerini ve Tıkandı Baba’ya içine altın doldurarak götürmelerini söyler. Emredildiği gibi yaparlar, hindiyi alan Tıkandı Baba; “ bu bana çok olur satayım da bari parasını alayım” der ve satar.
Durumu öğrenen Sultan bu sefer her gün bir tepsi baklava yapılıp bu adama götürülmesini ve her dilimin altına bir altın koyulmasını emreder. Ertesi gün askerler her diliminde bir altın bulunan tepsiyi; “padişahımızdandır” diyerek Tıkandı Baba’ya götürmüşler. Tıkandı Baba baklavaya sevinmiş, “ne zamandır tatlı yemişliğimde yoktu” diye içinden geçirmiş.
Tıkandı Baba tatlıyı alıp evine giderken aklına tatlıyı satıp evin ihtiyaçlarını karşılama fikri yeniden gelmiş ve en işlek meydanda başlar bağırmaya “ Taze baklava” diye. Yoldan geçen bir Yahudi baklavayı beğenir ve pazarlıktan sonra tatlıyı alıp eve gider.
Tatlıyı yerken altınları fark eden Yahudi 1 ay boyunca tüm baklavaları iyi fiyata Tıkandı Baba’dan satın alır.
Bir ay sonra çaycının durumunu merak eden Sultan, tekrar kahveye gider ve Tıkandı Baba’yı çaycılık yaparken görünce şaşırır ve baklavaları ne yaptığını sorar. Tıkandı Baba baklavaları sattığını söyleyince Sultan “ Fesuphanallah” diyerek kahveden çıkar ve adamlarına dönerek;
“Bu adamı alın ve hazine odasına götürün ve eline bir kürek verin. O küreğe ne kadar altın gelirse onundur. Giderler ve eline bir kürek verirler. Fakat bizim çaycı heyecandan küreği ters tutar ve küreğine ancak yarım bir altın gelir.
Durumu öğrenen Sultan bir kez daha adamlarına; “ doğruca beylik arazilerden birine gidin ve bu adamın eline bir taş verin ve atabildiğince uzağa atsın. Taşın düştüğü yer ile bulunduğu yer arasındaki araziyi bu adama verin” demiş.
Adamlar Tıkandı Baba’yı alıp Üsküdar’daki araziye götürmüşler. Demişler ki “baba bir taş seç,” Tıkandı Baba; “şu taş büyüktü, şu taş küçüktü, şu yamuktu” derken kocaman bir kayaya sarılmış ve demiş ki; “aradığım taş budur.” Askerler; “atabildiğin kadar uzağa at Sultan Mahmut Han, attığın yer ile bulunduğun yer arasındaki araziyi sana verecek” demişler.
Bunu duyan Tıkandı Baba heyecanla seçtiği taşa atılmış güç bela yerden kaldırmış. Fakat taşın ağırlığına direnemeyip elinde taş olduğu halde sırtüstü devrilmiş. Taş da üzerine geldiği için oracıkta can vermiş. Askerler gidip durumu Sultan Mahmut’a anlattıklarında Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş. “ vermeyince Mabud, neylesin Mahmut…”
Öğretmenimiz bu hikâyeyi neden ikide bir anlatırdı o zaman anlamamıştım. Sanırım derslerine çalışmayan dediğini dinlemeyen öğrenciler için anlatırdı. “Vermeyince Mabud neylesin Mahmud?” sözü şanssız ve yeteneksiz kişiler için söylenen bir atasözümüzdür. Kısmetsizlik desek de olur. Allah istemediği sürece kişinin bir şeye sahip olması olanaksızdır. Bazı özellikler yaratılıştan gelmektedir ve sonradan kazanılması çok zordur. Hiçbirinizin elbette kısmetsizlik ile karşı karşıya kalmasını istemeyiz.
Mürşide Oklu Ayhan
mursideoklu@hotmail.com
Muhteşem kalemine sağlık