27 Ağustos günü Yüzbaşı Agâh Kurtkayası’nda, Albay Reşat Çiğiltepe’de destan yazıyordu. Türk askeri, aynı gün saatler 17.30’u gösterirken Afyon’a girmişti.
Aç ve yorgun olan askerimizin birçoğunun ayağında postalı bile yoktu. Türk askerinin şehre giriş coşkusu her şeyi unutturuyordu. Hep beklenilen an, bu andı. Bu sırada sokakta Ali diye bir çocuk var. 14-15 yaşlarında…
Askerlerimizden biri onu görüyor.
- Evine gir çabuk. Serseri bir kurşun gelir seni vurur.
- Bu mahalle bizim. Bir şey olmaz. İyi bakalım. Dikkat et yine de sen!
Bu sırada Ali, askerin ayaklarını görüyor. Askerin ayakları kan revan içinde, ayakkabı yok. Koşamıyor bile...
15 yaşındaki Ali, askerin arkasından bağırıyor.
- Dur!.. Ali, askerin yanına doğru koşuyor. Ayağındaki ayakkabıları çıkarıp askere veriyor.
- Bunları al, giy. Tanışıyorlar orada.
- Adın ne senin, diye soruyor asker
- Ali… Adım Ali... - Benim adım da Süleyman…
Karamanlıyım. Eğer dönemezsem…
Ali, Süleyman’ın ne demek istediğini anlıyor:
- Helal olsun.